Pazartesi, Şubat 12, 2007

Dünya Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer.

2001 yılında Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" dediğinde Türkiye Cumhuriyeti'nin AB'ye üyeliğinin Kürt Sorunu'na makul bir çözümle gerçekleşeceğini görmüştü.
Mesut Yılmaz'ın bu görüsüne "ön-" önekini eklemek suretiyle rahatlıkla daha geniş anlamlar ekleyip ve şu varsayımı
dile getirebilirim;

Dünya Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer.

Samuel Huntington, "Medeniyetler Çatışması" teorisinde yeni dünyada çatışmaların asıl kaynağının ideolojik veya ekonomik değilde bunların kültürel farklıklıklardan kaynaklanacağından bahseder. Vestfalya Barışı ardından krallar arasındaki savaşlar bitmiş, egemen devletler arasındaki savaşlar başlamıştır. I.Dünya savaşından sonra ideolojiler arasında savaşlar başlamıştır. Bu savaşta nazisizm ve komünizm kaybetmiş, liberal demokrasi galip çıkmıştır. Demir perdenin düşmesiyle artık medeniyetlerin çatışması kaçınılmazdır.
Huntington sekiz medeniyet tanımlamaktadır;

- Batı (Amerika ve Avrupa),
- İslam,
- Çin,
- Japon,
- Hindistan,
- Ortodoks-Slav,
- Latin Amerika
- Afrika

Yakın gelecekte insanlık tarihini bekleyen çatışmanın ise Çin-İslam ittifakı ile Batı medeniyeti arasında gerçekleşeceğini öngörmektedir. Huntington tüm bu medeniyetler içinde zıt güçlere ayrılmış(torn country) 3 ülkeden bahsetmektedir; Meksika, Rusya ve Türkiye. Bu 3 ülkede siyasi elit halklarına rağmen Batı medeniyeti değerlerini egemen kılma gayretindedir.
Son olarak Huntington, dünyanın küçülmesiyle birlikte medeniyetler arasındaki farkın iyice belirginleşmiş olduğunu ve bunun çatışmaları doğuracağını belirtmiştir.

Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde ve Modern Türkiye'nin ilk yıllarında siyasi elit batı medeniyeti'ne ait değerleri kendi ülkelerinde uygulamaya çalıştılar. Genelde şekilde kalan bu uygulamalar İslam geleneğine sahip bu ülkede batıdan ithal yoz düşünceler olarak kaldı.
Batılılaşmadan modernleşmek yine batıya ait düşünce sistemlerinin uygulanması ile gerçekleşebilir. Liberal demokrasi, insan hakları, özgürlükler, laiklik gibi kavramlar devlet büyüklerinin gazete ve televizyona verdikleri demeçlerde fazladan cümle oluşturma kelimeleri dışında ele alınmalı, içleri doldurulmalı, sonuç olarak bireyin dolayısıyla toplumun huzuru ve refahı için kullanılmalıdır.

Batının yüzyıllar süren kanlı savaşları sonucunda meydana getiridiği bu düşünce sistemleri içi boş sadece başlıkları ithal edilip halka sunulur ve bu başlıklar altında siyasi elitin aslında ulus-devleti ayak tutmak adına kendi ideolojileri ile doldurulursa, halk arasında bu düşünce sistemine ait unsurlar olumsuz tepeki alacaktır.
Bugün Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan haklarına saygılı hale gelmesinin önündeki en büyük engel Sevr paranoyası dolayısıyla ulus-devletin yok olması endişesidir. Çünkü demokratikleşen bir Türkiye başka uluslarıda kabullenmiş olur. Bu korkudur Kürt Sorununu meydana getiren.

Kürt Sorununu inkar eden bir Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Fakat demoktarikleşen, laik, özgürlükçü, bir Türkiye aynı zamanda ekonomik anlamda güçlü, bölgesinde söz sahibi, İslam dünyasında lider bir Türkiyedir.
Huntington medeniyetler arasındaki benzerliklerin ön plana çıkartılmasıyla olası bir çatışmanın önlenebileceğinden bahsediyor makalesinin sonunda.
Batı dünyası ile İslam dünyası arasında bir köprü olabilecek Türkiye İslamın olumlu değerlerini batıya gösterirken, batınında olumlu değerlerini İslam dünyasına taşıyacaktır.

Bu sebepten dolayı tekrarlamak gerekirse;

Dünya Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer.

1 yorum:

  1. Çok güzel bir yazı, elinize kaleminize sağlık. "Bugün Türkiye'nin demokratikleşmesi, insan haklarına saygılı hale gelmesinin önündeki en büyük engel Sevr paranoyası dolayısıyla ulus-devletin yok olması endişesidir." cümlenize tamamen katılıyorum.

    YanıtlaSil