Cumartesi, Mayıs 07, 2011

Annenin "Dil" 'inden Utanmak!

Kapıcı kızının babasının mesleğinden dolayı ondan utanması, çalışmanın ve evine ekmek götürmenin utanılacak bir tarafının olmadığı tam tersi onur duyulacak bir şey olduğundan bihaber yaygın anlayışın kapıcıyı hor görmesi ve yok saymasından ve idrak yeteneğinin yaşı itibariyle yetkin olmadığı kızının buna tanık olmasındandır.

1984 yılı. Bingöl'de henüz daha küçük bir çocukken ekmek almaya gittiğim büfecinin "Sen Türk'müsün? Kürt müsün?" sorusuna gururla "Kürdüm" dediğimi hatırlarım. İki sene sonra ilkokul birde iken  annemin arkadaşlarımın yanında komşusuyla Zazaca konuşmasından utanır hale gelmişim. Altı yaşındaki bir çocuğun annesinin konuştuğu "dil" 'den utanmasına sebep olan nedir? Mesela Türk dostlarıma sormak isterdim "Siz hiç annenizin konuştuğu dilden yani Türkçe'den utandınız mı? Yada bir Alman çocukken annesi Almanca konuşuyor diye ondan utanmış mıdır?". Cevabınız "Hayır" ise, sorun bendedir herhalde derim. Fakat daha sonra bir çok Kürdün çocukken benzer duygular hissettiğini öğrenince o zaman sorun Kürtlerdedir derim. Bizim de o yaşta kapıcı kızının ruh halini almamızın sebebi herhalde sistemin bizi ve dilimizi yok sayması veya hor görmesini ve bizim buna tanıklık etmemizdi. Herhalde annem yanlış birşey yapıyordu. Baksana! Horgörülen, yok sayılan, bozuk bir dağlı Türkçesi - Zazaca konuşuyordu. Bu da yanlıştı ve daha korkuncu utanılacak birşeydi sanki.

Timaş Yayınları tarafından 2011 yılında basılan Bejan MATUR'un "Dağın Ardına Bakmak" kitabını okuduğunuzda hangi ruh halinin bir genci sonu olmayan bir yola sürüklediğini görebilirsiniz. Kitap, ideolojik olarak herhangi bir tarafta olmak zorunda kalmadan dağın ardındakilerin hangi psikoloji ile dağın tek çözüm yolu olduğuna inandıklarını ve bu psikolojiyi oluşturan devletin yanlışlarını yine dağın ardındakilerin anlatımıyla sade fakat iç yaralayan bir şekilde aktarmaktadır.

Dağa çıkan (X) yaşındaki bir PKK militanı (X+3) yaşında öleceğini bilmektedir. Süresi ve sonu belli bir hayat sırf adam öldürmek için, sırf macera olsun diye, sırf Erol TAŞ kahkahası atarak eylem yapmak için veya sırf Amerikan ve İngiliz ajanlarının kandırması ile seçilmez. Onları dağa sürükleyen psikolojinin kaynağını kurutmaktır mesele. Yoksa 2011'de bin PKK militanı öldürürsün ama 2012'de bin genç daha gider o dağlara. Ölen bin PKK militanının ailesi ise Adana'da, Yüksekova'da, Diyarbakır'da taş atmaya devam eder.

Kürtler ve BDP

Önceki yazımda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Kürtlerin çoğunlukta olduğu 12 ildeki Kürt seçmenlerin 2007 Genel Seçimlerindeki oy dağılımlarını içeren bir tablo bulunmaktadır. I.Bölge diye tabir edilen bu 12 ildeki oy dağılımı Kürt seçmenlerin genel eğilimi olarak kabul edilirse her 100 Kürt seçmenden 47'sinin AK Paritye, 39'unun ise Bağımsızlara yani Barış ve Demokrasi Partisine oy verdiği görülmektedir.

HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP çizgisinin devamı olan BDP'nin Kürtlerin tamamını temsil ettiğini söylemek, bu çizgiye oy vermeyen %61'lik Kürt seçmeni yok saymak demektir. Zaten BDP'liler kendilerine oy vermeyen Kürtleri kömürcü, makarnacı, tırşikçi* olarak nitelendirmektedir ki burada asıl hedef AKP'ye oy veren Kürtlerdir. Bu söylemin, ulusalcıların AKP seçmenine göbeğini kaşıyan adam söylemi ile benzer olması tesadüf değildir.

Türkiye demokrasisi, batı demokrasisinden farklı olarak lider sultasının her anlamda etkin ve yetkin olduğu bir siyasi geleneğe sahiptir. Aslında bu gelenek tipik Ortadoğu feodal yapı ile batı demokrasisin melez ürünü de denebilir. Zaten Türkiye'yi diğer Ortadoğu diktatörlüklerinden ayıran unsur bu melez yapının (demokrasi + feodal zihniyet) mevcut diktatörü yönetimden alıp başka bir diktatörü yönetime getirebilmesidir. Türkiye'nin bir Mısır, Tunus, Suriye olamayacağının sebebi de Türkiye halklarının önüne konan sandıklardır. Fakat mevcut siyasi partiler kanunu liderin kendi partisi üzerindeki hegemonyasını sürdürmesine kaynaklık etmeye devam etmektedir ve bu liderin değişmesi olağanüstü durumlarda mümkün olmaktadır.    

BDP de, Türkiye'deki diğer siyasi partiler gibi bir lider partisidir. Diğer partilerden farklı olarak lideri partisini avukat görüşmeleri ile yönetmektedir. Abdullah Öcalan'ın megaloman dünyasına ait fikirciklerin BDP seçmeni tarafından özümsenip bunun sandığa yansıdığını düşünmüyorum. Demokratik özerklik belki kürt sorunun çözümü için önemli bir anahtar olabilir fakat Abdullah Öcalan'ın bu talebinin amacı çıkacağı cezaevinden oturacağı makamın sınırlarını temsil eden idari yapıdır. BDP'nin aldığı oylar devletin geçmişte ve halen yaptığı hataların sandıktaki tepkisidir. Şiddetin hayatın bir parçası olduğu topraklarda büyümüş ve geleceğe dair umudu veya hedefi olmayan yeni Kürt nesli şiddet ortamını körükleyen bir araç haline getirilmiştir. Dolayısıyla BDP kazanındaki suyun fokurdaması bu ateşin olabildiğince harlı olmasını gerektirir. BDP'nin yani Abdullah Öcalan'ın yaptığı budur.

Her 100 Kürt'ten 39 tanesi bu devletin politikalarına duyduğu tepki ve güvensizlikten dolayı BDP'ye oy vermektedir.
  
*Tırşikçi: (Kürtçe) Bedavacı