Çarşamba, Ocak 19, 2011

Firavunlaşan bir Başbakan ve Galatasaray

2002’de canından bezmiş  halk için  değişimi simgeliyordun. Vizyonun Türkiye’nin önce bölgesel güç,  daha sonra süper güç olmasıydı. Tabi bu yolda yapılması gereken ön koşullar vardı. Avrupa Birliği’nden aldığın güçle memleketin iç meselelerine yani Kürt Sorunu, Alevi Sorunu bağlamında demokrasi sorununa, ekonomik sorunlara, Kemalizme, askeri vesayete el attın. Tabi Kürtlerin veya Alevilerin kara kaşına ela gözüne hayran olduğun için değil pragmatist olduğun içindi. Ama kürtler, liberaller, demokratlar samimiyetine bakmaksızın sana destek verdiler. Siyasi skalada sağda olmana rağmen diğer partilerin söylemleri yanında icraatlarınla en soldaydın.  

Meşhur balkon konuşması ile ikinci dönemde arkana aldığın %47 ile tüm memleketin başbakanı olacağını söyledin. Ama sen ne yaptın biliyormusun? %47’yi kemik oyun yapmaya çalıştığın. Sürekli gerginlik yarattın. Sürekli kavgacı bir tutum takındın ve iç meselelerinin çözümlerini yarım yamalak bırakıp Davos’taki “one minute” çıkışıyla bölgesel güç olma sürecine geçtin.
Bu arada milletvekillerin sağa sola ihaleler ayarlayıp ceplerini doldurmaya devam ediyorken sen de firavunlaşma hastalığına yakalanmaya başladın. Etrafındaki dalkavukların önünde iki büklüm olmaları seni hiç bir eleştiriye tahammülü  olmayan yarı tanrı firavuna dönüştürdü. Demir yumruğun artık mazlumların başına iniyor başbakan!

Tarihten ders almayan liderler birer birer çıktığı basamaklardan tepe-taklak inerler. 1930’ların Mustafa Kemal’i mi ülkesine daha hakimdi yoksa 2010’ların Recep Tayyip’i mi ülkesine daha hakim. Eğer cevap birincisi ise daha nasıl bir ders istiyorsun!

Türkiye bir ev ise bu evin sahibi halktır. Sen ise hizmetçisin. Senin görevin ev sahibine efendilik yapmak değil hizmet etmektir. Evin bazı bireyleri eğer hizmetinden memnun değilse ve bunu sana söylüyorsa sen efelenmeyeceksin. Yoksa sen gidersin yeni bir hizmetçi gelir.

TT Arena açılışnda yuhalanıyorsun, ertesi gün sağa sola tehditler savuruyorsun. Sen firavun musun? Yok firavunum diyorsan Aslan Galatsaray sinek olmasını da bilir!

Kürt Sorunu ve Kürtlerin Sorunu

Ana dil doğuştan gelen insan hakkıdır. Bu hak konuşarak, öğrenerek, öğretilerek ve ürün(müzik, roman, şiir, vb.) oluşturarak kullanılır. Bu hakkın kullanılmasını engellemektir Kürt Sorunu. Dolayısıyla bu hakkı kullandırmam diyen devlet ile bu hakkı gasp edilen toplum arasındaki bir sorundur. Bunun hak olduğunu bilen devletin hakkı olan toplumu yok sayan çözümlerin peşinden koşmasıdır Kürt Sorunu.

Feodal düzen, kan davası, töre cinayeti, cehalet, megaloman liderin peşinden koşmak ise Kürtlerin Sorunudur. Bu sorunların çözümü ise devletin yardımıyla gerçekleşecektir. Tabi öncelikle yardım edici ile yardım edilecek toplumun arasındaki sorunun giderilmesi gerekmektedir.